Değişen Dünyada, Yerinde Kalma Direnci Üzerine

İnsan türü, var olduğu tarihsel süreç boyunca birçok değişim, dönüşüm ve gelişim yaşamıştır. Bunlardan birçoğu hala dünyada varlığını sürdüren insan türü Homo Sapiens Sapiens’in tarih sahnesine çıkması ile daha kısa sürede, daha derin değişiklikler şeklinde olmuştur.

Kaynak: https://www.quora.com/Which-tribe-of-Homo-erectus-did-Han-Chinese-come-from-1

Pleistosen denilen, 4. zamanın (Kuvarterner, günümüzden yaklaşık 2,5 milyon yıl önce) ilk evresinde insanımsı homininler, ilk insanlardan Homo Habilis, Erectus, Heidelbergensis, Naledi ve diğer insan türleri yaşar. Pleistosen dönemin ilerleyen aşamalarında ise türümüz, Homo Sapiens görülür. Bu dönem içerisinde büyüklü küçüklü birçok buzul dönem yaşanır.  Bu buzul dönemlerde dağlar, karalar buzlarla kaplanmaya, buz kütleleri birbiri ile birleşmeye başlar. İnsan türleri; geyikler, büyük kediler, maymunlar, mamutlar ve diğer hayvan türleri ile birlikte yaşar. Bu milyonlarca yıl süren zaman diliminde insan türlerinin bazıları yok olmuş, bazıları diğer türlerle birlikte yaşamaya devam etmiştir. Holosen dönem başladığında ise buzullar çağı sona ermiştir. Homo Sapiens de buzullar çağı sonrasında kültürel ve biyolojik evrimin yanında çevresinin de geçirdiği evrim ile birlikte tarihsel yolculuğuna devam eder.

İnsanın Tarih Sahnesindeki Kültürel Değişimi ve Adaptasyonu

Göçer, tüketici, leş yiyici, avcı, toplayıcı olarak mağaralarda, açık alan yerleşimlerinde yaşamaya başladık. Doğada doğal olarak bulunan nesneleri değiştirip dönüştürerek farklı nesneler yarattık. Uzunca bir süre böyle yaşamaya alışmışken daha değişik ve gelişkin aletler üreterek bilinçli avcı-toplayıcılar olduk. Zamanla geçirdiğimiz evrim sonucunda biz değişirken çevremizi de değiştirdik ya da çevremiz değişirken biz de değiştik. İklimin ve bulunduğumuz ortamın el verdiği kadarıyla göçer yaşamı yavaş yavaş terk etmeye ve kalıcı yerleşmeler kurmaya başladık. Çamurdan kaplar yaptık, dünyanın farklı yerlerinde ve farklı zamanlarda bitkileri ekmeye, biçmeye başladık ve tarımcı toplumlar yarattık. Yerleşik yaşamaya başlayan bazı küçük toplumlar zamanla büyüdü, o yerleşimler köye, köyler kasabaya, kasabalar kentlere dönüştü. Kentler ticaret merkezleri haline geldi, ticaret için yazıyı icat ettik ve ilerleyen süreçte yazı edebiyata dönüştü.

Yakın tarihimize baktığımızda ise köklü değişimlerin çok daha hızlandığını görebiliriz. Gelişen teknolojilerle, yeni ve daha karmaşık yapılarla oluşturduğumuz günümüz sistemi çok daha kısa sürede yaşamlarımıza etki etmiştir. İnsan türünün göçer yaşamdan yerleşik yaşama geçmesi milyonlarca yıl sürmüşken devletlerin ve imparatorlukların kurulması ve yıkılması on yıllar / yüz yıllar kadar kısa sürelerde bile gerçekleşebilmiştir. 1950’lerde bilgisayarların gelişmesi ve ardından gelen süreçte (ki bu 10 yıl kadardır) internetin oluşturulması ise insanlık tarihi ekseninde toplu iğnenin ucu kadar bir süreyi kapsar. Sosyal medyanın oluşumu ve günümüze etkilerinin kapsadığı süreyi ise siz hesaplayın.


Kaynak: https://sci10sectionm.files.wordpress.com/2013/12/timeline.jpg

Endüstri devriminden bugüne dünyada yaşayan insanlar birbirleri ile daha önce hiç olmadığı kadar etkileşim halinde yaşamaya başladılar. İnsanların birbiri ile etkileşimi, tek bir küresel ağ örgüsüne ve bu örgüye bağımlı şekilde günlük yaşamlarının her alanını etkisi altına aldı. Milyonlarca yıl süren insan ve dünya evrimi sonucunda belli bir standart oluştu. Bu standart içerisinde bir uyum ve denge sağlandı. Zaman bu dengenin oluşmasına büyük katkı sağlamıştır ancak günümüz dünyasında insanın hiç zamanı yoktur. Milyonlarca yıl sürede oluşan bu dengeyi onlarca yıl içerisinde bozduk ve tekrar dengeyi kurmak için zamanımız olmayabilir. Bilimsel gerçekler ve istatistik veriler ile apaçık ortada olan gerçeklere karşı eyleme geçmek yerine bunları birbirimize anlatmakla elimizdeki zamanı da harcıyoruz.

Kendi Ellerimizle Ortaya Çıkardığımız Sorunları Düzeltebilir Miyiz?

Dünyanın doğasını değiştirebilecek derecede önemli bir güç kazanmış tek canlı türü insandır. Elimizdeki bu gücün farkına varmamız ile geri dönüşü mümkün olmayan düşüncesiz adımlar atmaya başladık. İhtiyacımız doğrultusunda üretmeye başladığımız ürünlerin yerine zamanla ihtiyacımız olmayan ürünler de üretmeye başladık. Sonra ürettiğimiz bu ürünlere ihtiyacımız olduğunu düşünür hale geldik. O kadar çok üretir olduk ki artık her yerde ihtiyaç fazlası ürün artıkları oluşmaya başladı. Yaşantımızı sürdürmeye çalışırken sürdürülemez bir döngünün içine girdiğimizin farkına varamadık. Hayatlarımıza derinden bağlı ve sadece kendimizi düşündüğümüz bir sistem oluşturduk. Günümüzde yaşadığımız küresel iklim krizi, pandemi gibi küresel sorunların hepsini kendi elimizle yaratmış olduk.

Antroposentrik bakış açısıyla yola çıkan insan, kendi dışındaki canlı türlerini yalnızca kendini düşünerek kullandı. Hayvan endüstrileri dünyamızın yüzleştiği sorunların başlıca nedenlerindendir. Küresel ısınmada hayvan endüstrilerinden çıkan karbon salımları dünyadaki bütün taşıma araçlarının ürettiği karbon gazından daha fazladır. Endüstrilere yer açmak adına dünyanın akciğerleri olan ormanlık alanlar tahrip edilerek insan kullanımına sunulmaktadır. İnsanlar daha fazla verim almak, daha çok ürün yetiştirmek için tarım alanlarında pestisitler kullanmakta ve bu kimyasalların bitkilere, hayvanlara, toprağa, oradan da yer altı sularına karışması ile insanlar da bu zehirlerden nasibini almaktadır. Yine kendi türü için en büyük sağlık sorunlarından birini insanlık kendi elleri ile yaratmaktadır.

Kaynak: Sol: Jennifer van de Sandt Sağ: Steve Cutts

Doğamıza, çevremize ve hayvanlara verdiğimiz zarar ve bu zararların bize geri dönüşü su götürmez bir gerçek. Tarihte bir yerden bir yere gitmek için öncelikle hayvanları kullandık. Ardından teknolojik gelişimlere uyarlanarak atın, eşeğin yerini araba, tren, uçak aldı. Arabaya uyarlanarak şehirlerimiz, yollarımız, ülkelerimiz nasıl değişim geçirdiyse; hayvan endüstrilerine ve hayvan sömürüsüne bağlı yaşantılarımız da evrim geçirerek bitkisel ve sömürüsüz yaşama uyarlanacaktır.

Artık elektriksiz, telefonsuz, aydınlatmasız bir hayatı uzak ve bize anlatılanlar kadarıyla biliyoruz. Değişimi geçiren büyüklerimizin anlattığı, mum ışığında, mektupla haberleşmeli yaşantılar bir hikaye gibi geliyor. Ancak teknolojik değişimler çoğumuzun yaşam süresi içerisinde ve yakın geçmişte gerçekleşti, gerçekleşiyor. Hepimiz bu değişimlerin bir parçası olarak bu değişimlere uyarlanıyoruz. İnsan her ne kadar bulunduğu ortama adapte olabiliyorsa bir o kadar da mevcut konumunu ve durumunu koruma konusunda direnç gösterir. Alışkanlıklarımızdan kolay kolay vazgeçemediğimiz bir gerçektir. Kimilerimiz daha zor, kimlerimiz daha kolay adapte olur. Her değişim gibi vegan yaşam da yavaş yavaş toplumlarımıza entegre olacak. Çünkü bu, 10 bin yıl öncesine, avcı-toplayıcı, yeni tarımcı toplumlarımıza geri dönmekten daha doğal ve olası bir seçenek. Zaman geriye doğru akmıyor, gelecek önümüzde. Yaşamın devamlılığı için gerçekleşmesi muhtemel değişimler önümüzde duruyor.

Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard’ın da dediği gibi “Yaşam ancak geriye doğru bakarak anlaşılır ama ileriye doğru yaşanır.”

Yaşamımızı sürdürürken bilimden ve bilgiden beslenerek hepimiz için en doğru adımı atmalıyız. Ancak herkes değişime önce kendinden başlar.

Kaynakça

Funda Uğraş

Arkeolog, araştırmacı. Üniversite eğitimi boyunca çeşitli kazı ve araştırma projelerinde çalıştı. Deneysel Arkeoloji, Kültürel Antropoloji, Prehistorik Arkeoloji ve Ekoloji alanlarında kendini geliştiriyor. 2013 yılından beri dreadhead, 2015 yılından beri vegan, hayvan hakları savunucusu, atıksız yaşamaya çalışıyor. Sürdürülebilir bir gelecek için değişime önce kendinden başladı ve şimdi çeşitli platformlarda insanlarda farkındalık yaratmaya, hayvanlar ve dünya yararına adımlar atmaya çalışıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir