Köpekler, Irkçılığa Karşı Mücadele Ediyor: Fehér isten

Bilindiği üzere son yıllarda Macaristan’daki ırkçı dalga önlenemez bir biçimde  yükseliyor. Hükümet, ırkçı söylemleri dilinden eksik etmediği gibi halk içindeki örgütlenmelerin çoğu da Neo-Nazizm’den besleniyor. AB’ye üye olan Macaristan’ın son yıllarda bu konuda birlikten sürekli uyarı aldığı hatta birlik önderleri tarafından Macaristan Başkanı Viktor Orbán’ın diktatör olarak görüldüğü bilinmekte. Ülkedeki Müslüman, Roman ve daha pek çok kesim büyük bir baskı altında. Ki henüz birkaç yıl önce Suriyeli göçmenlerin, Macaristan Hükümeti tarafından ne kadar insanlık dışı bir uygulamaya tâbi tutuldukları da belleklerde çok taze. Peki, Macaristan, böylesi bir duruma nasıl gelebildi? İşte bu noktada tekrar bellekleri tazelemek gerek. Zira Macaristan’ın bu sürece nasıl geldiğini anlamak hiç de zor değil. Fehér isten de bize bunu anlatıyor.

“Hak savunuculuğu bir bütündür”

Macaristan’da saf kan olmayan bir köpek ile aynı evi paylaşmak isteyen birinin devlete oldukça yüklü vergiler ödemesi gerekiyor. Ki vergileri ödeyemeyecek durumdaysan köpeği barınağa bırakmak zorundasın. Barınağa iade edilen köpekler de ya satılıyor ya da uyutuluyor (öldürülüyor). Yani ülkede hayvanlar üzerinden yapılan bir ırkçılık söz konusuydu. Tabii ki bir yerde gerek hayvana, gerekse de insana uygulanan bir ırkçılık varsa bunların birbirini etkilememesi mümkün değil. Biz veganlar, hayvan haklarını savunduğumuzda genelde aynı argümanlarla eleştiriliyoruz. Örneğin, “Onca acı çeken, yardıma muhtaç insan varken nasıl hayvanlardan bahsedebilirsiniz?” ya da “İnsan haklarını savunmadan hayvan haklarını savunmaya utanmıyor musunuz?” deniliyor. Oysa ki hak savunuculuğunun dili, dini, ırkı ya da türü olamaz. Hayvan hakkını savunmak, aynı zamanda insan hakkını da savunmaktır. Zira Macaristan örneğinde olduğu gibi hayvanlar üzerinden yapılan ırkçılığın sonu, insanlar için yapılanagelmektedir. Hak savunuculuğu, bir bütündür. Eğer ki hayvanların yaşadığı zulme ses çıkarmazsan bir başka gün aynı zulümden sen de zarar görüp etkilenebilirsin.

İşte Fehér isten (White God-Beyaz Tanrı) hem bu yasa üzerinden yola çıkarak hayvanlara yapılan tüm ırkçı ve vahşi uygulamaları gözler önüne seriyor, hem de Macaristan’ın ilerlemekte olduğu karanlığa işaret ediyor. Tabii bu noktada konu edilen sadece Macaristan da değil. Neredeyse tüm dünyada hayvan haklarıyla ilgili gelişmiş yasaların olmaması, hayvanların yasalarda mal olarak görülmesi ya da yasaların insanlardan yana olması nedeniyle hayvanlar savunmasız bir durumdadır. Bu da çok daha fazla hayvanın hunharca katledilmesine ve buna bağlı olarak da her türlü faşizmin de yükselişe geçmesine neden oluyor.

Başrolde bir köpek

Fehér isten

Kornél Mundruczó, öncelikle bir köpeği (Hagen) sadece karakterlerinden biri yapmakla kalmıyor onu filmin başrolüne oturtuyor. Hagen’in en büyük dostu Lili ve Lili’nin babası Dániel için de filmin yardımcı oyuncuları diyebiliriz. Hagen, saf kan olmayan köpeklerden biri olduğu için Dániel tarafından sokağa terk ediliyor. Fakat Hagen, her ne kadar ilk zamanlar tıpkı küçük bir çocuk gibi ne yapacağını bilemese de bir süre sonra yaşadıklarının da etkisiyle büyüyor. Bu anlamda, filmi aynı zamanda bir köpeğin çocukluktan yetişkinliğe geçişi olarak da değerlendirebiliriz. Üstelik oldukça sancılı bir büyüme sürecidir Hagen’inki. Hagen ile Lili’nin ayrı düştüğü bu süreçte kamera Hagen’e eşlik ettiği kadar Lili’yi de ihmal etmiyor. Zira Hagen’in yaşadığı süreci Lili de yaşıyor.

O da çok kısa bir sürede büyümek zorunda kalıyor. Bir yandan Hagen’in, bir yandan da Lili’nin kötülerle karşılaşmasına ve bu kişilerin onlardan yararlanmak istemelerine tanık oluyoruz. Yine de Lili her ne kadar en yakın dostunu kaybetmiş olsa da Hagen’e göre oldukça şanslı. Zira bir evi ve onu her halükârda koruyup kollayan bir babası var. Lakin Hagen’in yaşadıkları oldukça ıstırap verici. Sürekli barınak sahipleri tarafından kovalanan, para karşılığı satılan, köpek dövüşlerinde kullanılan, kasaplar tarafından öldürülmeye çalışılan biri Hagen. Kişilere güvendikçe dibe çekilen, iyi niyet gösterdikçe daha da kötü durumlara düşen Hagen’in elbette bir noktada canına tak ediyor. Ve Hagen, saf kan olmayan öteki köpeklerle birlikte bir direnişe geçiyor. Peki, köpekler bu direnişi nasıl örgütlüyor?

Günümüzde bile hâlâ insanı hayvandan ayırmak için “sosyal hayvan” sıfatı kullanılmaktadır. Oysa biliyoruz ki hayvanlar da insan kadar sosyal birer varolandır. Zira yapılan çok sayıda çalışma ve gözlem de bunu fazlasıyla kanıtlamıştır. Lakin birçok kişi ne yazık ki hâlâ hayvanları sadece birer mal olarak görmektedir. Mundruczó, işte filminde en çok da bu tabuyu yıkmaya çalışıyor. Üstelik bunu yaparken her şeyi bir anda yapmıyor. Filmin henüz başlarında başlıyor biz seyircilere bu konuda küçük nüveler sunmaya. Mesela sokak ile daha yeni tanışan Hagen’in trafik lambalarındaki yönergeleri anlayabildiğine, köpeklerin her daim tehlike karşısında birbirini uyarabildiğine, yardımlaştıklarına filmin her anında tanık oluyoruz.

Zulme karşı ayaklanma

Fehér isten

Bireylerin âdeta Nazi politikalarını andırırcasına arî ırktan olmayan hayvanları görmeye bile tahammül edememeleri ve onları Nazi kamplarını andıran barınaklara tıkmaları, işe yaramaz olanları ilaçla öldürmeleri, gösteri amacıyla birbirlerine saldırtmaları ve daha nicesiyle Budapeşte sokaklarında âdeta bir soykırım yaşanır. Böylesi bir zulme uğrayan köpeklerin elbette etkiye tepki vermesi kadar doğal bir şey yoktur. Zira sürekli onları aşağılayan, hakaret eden, mal gibi alıp satan, dövüştüren, öldürmekle tehdit eden insana karşı bir süre sonra örgütlenerek direnişe geçen köpeklere nasıl kızabiliriz? Zira her canlı, yaşamda kalabilmek için kendini savunur. Köpekler de onlara zarar veren, iyi niyetlerini suistimal eden kişilere karşı ayaklanır. Amaç sadece yaşamda kalmaktır. Bu büyük öfke, küçücük bir sevgi gösterisinde, geçmişte kalan minicik bir anıda hemen diner.

Bu noktada filmin en önemli mihenk taşlarından biri olan Lili’yi de biraz yakından tanımak gerek. Bir köpeği en yakın dostu olarak gören, ona trompet çalan, et yemeği reddeden, köpeklerini eğitenleri gördüğünde bunu onaylamadığını dile getiren ve Hagen’e tekrar kavuşabilmek adına yaşamını tehlikeye atan biri Lili. Filmdeki tüm yetişkinlerin aksine Lili ve onun orkestradaki arkadaşları umudun hâlâ var olduğunu gösterir. Zira o yasaları koyanlar da uygulayanlar da hayvanlara türlü işkenceleri yapanlar da hep yetişkindir. Lakin yeni kuşak asla hayvanlara kötü bir şey yapmadığı gibi bu anlamda tüm yetişkinlere de tiksintiyle bakıyor. Bu anlamda filmin gelecekten hayli umutlu olduğunu söyleyebiliriz.

Filmini oldukça etkileyici bir final sahnesiyle (Gelmiş geçmiş en etkileyici final sahnelerinden biri olabilir.) bitiren Mundruczó, her ne kadar ülkesindeki köpeklerle ilgili yasalar üzerinden yola çıkarak bir film çekse de büyük çerçeveye de bakmadan edemiyor. Bu nedenle, mezbahalardaki vahşeti de gösteriyor. Lili’nin babası, mezbahada çalışan bir veteriner. Bu nedenle Dániel ile birlikte mezbahaya giriyor ve kesim ritüelinin her anına tanık oluyoruz. Lakin Dániel, her ne kadar bu vahşeti sadece izlese de onun da üzerine kan sıçrıyor. Böylece film, her ne kadar eline bıçağı almasan da tüm olanları izlemiş olmak da aynı derecede suçtur demeyi de ihmal etmiyor.

Çekimler sırasında hiçbir hayvana zarar verilmediğini teyit eden filmin tamamen hayvanlardan yana tavır aldığı oldukça âşikâr. Yer yer, her şeyi Hagen’in gözlerinden izlediğimiz filmin etkileyiciliğinin bir nedeni de bu kuşkusuz. Dram, korku, gerilim ve aksiyon gibi birçok türden beslenen bu anlamda da melez bir film diyebileceğimiz Fehér isten, bugüne kadar hayvanlarla ilgili çekilen birçok filmin yaptığı yanlışları doğruya çeviren bir yapım olarak anılmayı hak ediyor. En basitinden, ülkemizde çekilen “Sivas” filmindeki çocuk ile hayvan dostluğu ne kadar yanlış bir yerden veriliyorsa Fehér isten’deki ise bir o kadar doğru açıdan aktarılıyor diyebiliriz pekâlâ. Ne diyelim; dileriz bizim ülkemizde de daha iyi örnekler gördüğümüz günler gelir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir