İnsan ve Hayvan Kardeşliği

Veganlık, bir gerçeğin ortaya konulmasıdır: “İnsan ve hayvan kardeşliği.” Hayvanlar bizim biyolojik kardeşlerimizdir. Veganlık hayvanların kölemiz değil de eşitimiz olduğunu savunan, hayvanları mal ve kaynak olarak görmeyi reddeden, hayvanların birer nesne değil de özne olduğunu, yani “birşey” değil de “birey” olduklarını öngören yaşam biçimidir.

Veganlık her alanda hayvan sömürüsünü / kullanımını reddeder.

Lakin elbette ki salt hayvan sömürüsüne karşı çıkmaz, sömürünün her türlüsünü reddeder. İnsanlara ve hayvanlara yapılan her türlü sömürüyü reddeder. Nitekim sömürünün hiçbir etik yanı olamaz. Evet, veganlık temelde çözülmesi gereken ilk sorunu, hayvan özgürlüğü sorunu olarak görür. Çözülmesi gereken en acil ve en korkunç sorun budur çünkü. Hiçbir kesim yoktur ki hayvanlar kadar zûlme uğrasın… Yeryüzündeki en büyük kırım, hayvanlara yaşatılandır. Ne Yahudiler, Ne Ermeniler, Ne Kürtler, ne siyahîler, ne de Aborjinler, Aztekler… Yeryüzünde en büyük ve en kapsamlı soykırıma uğrayanlar, hayvanlardır.

Ve bu soykırım halen devam ediyor!

Meselâ, siz bu satırları okurken milyonlarca kara ve deniz hayvanı öldürüldü bile. Hayvan özgürlüğüne yönelik saldırı, tüm haksızlıkların, tüm sorunların temelinde yer alır. Bunu bir piramit olarak düşünürsek, en temelde hayvanlar yer alır. Sonra kademe kademe; insanlar, bitkiler… Dünyadaki tüm canlılar yer alır. Bu piramit bir bütündür, her kademe birbiriyle bağlantılıdır, her biri olmazsa olmazdır. İşte veganlık tam olarak bu piramidin tamamıdır.

Veganlık tüm canlılığın özgürlüğünden yanadır. Her türlü sömürüyü ve şiddeti reddeder. Rahatlıkla denilebilir ki; yeryüzündeki en haklı ve en kapsamlı özgürlük mücadelesi veganlıktır. Veganlıktan kastedilen şey, hayvan haklarını umursayıp, insan haklarını umursamamak değildir. Veganlıkla anlatılmak istenen; hayvanlar ve insanların “BİR” olduğu düşüncesidir. Birimiz özgür değilsek, diğerimiz de özgür olamaz. Eğer birileri çıkıp da hümanist bir tutumla, insan özgürlüğünden dem vuracaksa, bilmelidir ki kölelik olgusunun kaynağına inmesi gerek. Yani hayvanların olduğu tabakaya.

Hayvanları köleleştirmekle başladı herşey. Onlar özgürleşmeden yeryüzündeki tüm özgürlük kavramları ikiyüzlü birer kavram olarak kalacaktır. Tüm meselelerin kaynağı hayvan haklarıdır esasen. Hayvanlar en alt tabakada yer alır, tüm haksızlıkların “temel” noktasında. Hayvan hakları sorunu çözülürse, tüm sorunlar çözülecektir. Veganlık herkes için özgürlüğü savunur ama temelde evet asıl mesele hayvanlardır. Çünkü hayvanlar özgürleşmeden özgürleşemeyiz.

Hayvan özgürlüğünden kasıt ne mi?

İnsan özgürlüğünden anladığımız neyse, hayvan özgürlüğünden kasıt da tam olarak odur. Yani birileri tarafından köleleştirilmemek, sömürüye maruz kalmamak, birilerinin amaçları için değil de, en değerli olan hayatlarını kendi amaçları doğrultusunda özgürce yaşayabilmek.

Veganlık elbette ki bir bilinçlilik işidir. Vegan bir birey bilinç olarak 3. boyut realitesinden çıkmıştır artık. Uyanmıştır ve farkındalık sahibidir. Veganlık bir diyet biçimi değildir; köleliğin son bulması fikrine bireysel düzeyde etik bir bağlılıktır. Veganlık sadece yemekle alakalı değildir; giyimle, başka ürünlerle, seçimleriniz ve eylemlerinizle de ilgilidir. Veganlık hayvanları insanların malı olarak gören mantığı reddeder, ve onların yaşama hakkını kabul eder. Veganlık şiddetsizliği savunur. Hayvan hakları hareketi bir barış hareketidir, insanlara ve tüm hayvanlara gösterilen şiddete karşı gelir.

Veganlık diye tanımladığımız kavram; hak, adalet, şiddetsizlik ve özgürlük gibi gerçekleri içerir. Eğer bu kavramlar bizim için önemliyse vegan olmamız gerekir. Aksi halde tutarsız davranmış oluruz.

Feminist diye geçinen birinin inekleri, tavukları birer nesne olarak görmesi, sömürmesi ne derece tutarlı olabilir ki? Cinsiyetçilik deyince sadece kendi türümüz mü aklımıza gelmeli? Bir ineğin kadınlığının, benim kadınlığımdan ne farkı olabilir ki? Sözüm ona bir feminist eğer vegan değilse, kesin ve net söylüyorum ki; cinsiyetçidir. Savunduğu ideolojiyle zıtlaşıyordur. Tutarsızdır.

Aynı şey solcular için de geçerli, o sözde solcular…  En mazlumun bile ezdiği hayvanlara zûlmedeceksin ve solcuyum diye geçineceksin. Ezilenin yanındaysan eğer ezmeyeceksin, ötekileştirmeye karşıysan, sırf tür olarak senden farklı olduğu için hayvanları ötekileştirmeyeceksin. Hem söylesene; cinsiyetinden, ırkından dolayı bir insanı ötekileştirmekle, türünden dolayı bir hayvanı ötekileştirmek arasında ne fark olabilir ki? İkisi de faşizim değil mi?

Ki aslına bakarsak faşizmin kaynağı türcülüktür. Eğer türcüyseniz, yani eğer vegan değilseniz savunduğunuz hak, adalet, şiddetsizlik ve özgürlük gibi kavramların hepsi hükümsüz kalır.

Nitekim eğer hak istiyorsak, haksızlık etmememiz gerekir. Adalet istiyorsak, adil olmamız gerekir. Öldürülmek istemiyorsak, öldürmememiz gerekir. Ve eğer özgürlük istiyorsak, özgürleştirmemiz gerekir.

Bir yandan, fazlasıyla bizim gibi olan hayvanları yiyecek, giyecek, binek, denek olarak görüp her türlü haklarını gaspederken, bir yandan da hak ve adaletten bahsedemeyiz.

Bir yandan hayvan kullanımına / sömürüsüne destek olurken bir yandan da köleliğe karşı çıkamayız. Bir yandan dünyadaki en büyük soykırıma, hayvan katliâmına sessiz kalırken, bir yandan da barış nidâları atamayız, şiddetsizliğe karşı olduğumuzu iddiâ edemeyiz.

Nitekim asıl şiddet tabağımızda, asıl şiddet giydiğimiz deri montta, asıl şiddet kullandığımız kozmetik üründe, asıl şiddet ailecek gittiğimiz sirklerde. Eğer şiddete karşıysak vegan olmamız gerek. Eğer mutlu ve özgür bir yaşam istiyorsak, mutlu ve özgür bir yaşama müsaade edeceğiz.

Veganlık bu kadar basit aslında.

Elida Zerri

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir