İngiltere için İklim Tehdidi Kapıda

Uzmanlar, ilerleyen dönemlerde İngiltere’de ekstrem hava koşullarının (aşırı sıcak, şiddetli yağış vb.) daha sık görülmeye başlayacağı konusunda uyarıyor. Otoritelerin büyük çoğunluğu, bu durumun suçlusunun iklim krizi olduğunda hemfikir. Bu konu hakkında büyük çaplı kalıcı değişiklikler yapmak için büyük firmaların ve ortaklıkların yardımına ihtiyaç olduğu da su götürmez bir gerçek. Ancak yine de her bireye, bu krizin üstesinden gelmek için yapılacak büyük görevler düşüyor.

İklim Krizi Nedir?

İklim krizini ana akım medyada son yıllarda çok sık duymaya başladık. Ancak iklim krizi konusunun geçmişi 100 yıldan daha geriye uzanıyor. 1824’te Fransız fizikçi Joseph Fourier, Dünya’nın atmosferinde oluşan “sera etkisinden” bahsetti. Tarihler 1896 yılını gösterdiğinde ise İsveçli kimyager Svante Arrhenius, sanayi devriminden sonra yakıt olarak kömürü kullanmanın, sera etkisini körükleyeceğini tüm dünyaya duyurmaya çalışıyordu. 1970’li yıllarda “küresel ısınma” tabiri, literatürdeki yerini almaya başladı. Daha sonraki dönemde; 1988 yılında ise o zamanki NASA Uzay Araştırmaları Direktörü Dr. James Hansen, “Sera etkisi ile dünyanın ısınması arasındaki neden-sonuç ilişkisini aydınlattığında” iklim krizi ulusal bir mesele haline geldi. Hansen, “Benim görüşüme göre sera etkisi tespit edildi ve dünyamızın iklimini değiştiriyor.” yorumunda bulunmuştu.

Madem durum bu, neden biz insanlar bu konuyu daha yeni ele almaya başladık?

Okul müfredatlarında 10 yıl önceden beri, dünyanın yaşayacağı iklim krizinin önemli bir belirtisi olan yüzey sıcaklığının artışına değinmek amacıyla “küresel ısınma” başlığı yer alıyor. Bizlere; dişlerimizi fırçalarken suyu idareli kullanmamız, duşu kısa sürede almamız, araba veya motorlu taşıtlar yerine bisiklet gibi daha çevreci çözümleri tercih etmemiz öğretildi.

Bazılarımız bu uyarıları dikkate aldı, bazılarımız ise bunu da yeni bir trend olarak düşünüp hiç önemsemedi bile. Plastik poşetler, pet şişeler, pipetler caydırılmaya başlandı (Yasaklandı, ücrete tabi tutuldu vs.).

Ancak her şeye rağmen, gezegenimizin her geçen gün daha kötüye gittiği gerçeği toplumda henüz yer bulamıyordu. Şehirlerde üst üste soğuk hava, kar yağışı rekorları kırıldığında; insanlar küresel ısınmanın varlığıyla dalga geçmeye bile başlamışlardı: “Hani dünya ısınıyordu? Bütün bunlar palavra!”

Sonuçta, iklim değişikliği terimi gün geçtikçe daha popüler hale geldi. İklim değişikliği tabiri, durumun vahametini küresel ısınmadan daha iyi bir şekilde gösteriyordu. Son yıllarda da pek çok yayıncı kuruluş, aktivist, politikacı ve sözü kabul gören insan; bu durumdan “iklim krizi” olarak bahsetmeye başladı ve iklim krizi için acil bir şekilde harekete geçilmesi çağrısında bulundu.

İngiltere’de İklim İçin Acil Durum Çağrısı

Görsel: unearthed.greenpeace.org

Met Office ve çeşitli iklim bilimcilerin hazırladığı rapora göre İngiltere, geçtiğimiz yılda tarihi iklim değişikliklerine sahne oldu.

Raporda; 2020 yılının İngiltere için kaydedilen en sıcak üçüncü, en yağışlı beşinci ve en güneşli sekizinci yıl olduğu belirtiliyor. Rapor verileri, günümüzden yüz yıl öncesine kadar uzanıyor. Ayrıca Birleşik Krallık, raporda belirtilen kategorilerin üçüne birden 2020 haricinde hiçbir yıl girmemiş.

Dahası, 2011-2020 arası sıcaklık ortalaması; 1981-2010 arasındaki yılların ortalama sıcaklığından 0,5°C, 1961-1990 arası ortalamasından ise 1,1°C daha sıcak bulunmuş. Bunlara ek olarak 2020 yılı, Birleşik Krallık’ta en az kar yağışı görülen yıllardan biri olarak kayıtlara geçti.

İngiltere’de yaşayan insanların büyük bir bölümünü iklim krizine ikna etmek için verilere ihtiyaç yok. Geçtiğimiz aylarda, İngiltere tarihinin en sıcak geçen günleri listesine iki gün daha eklendi. Bundan yalnızca kısa bir süre sonra ise, Londra’yı ve ülkenin güney bölgelerini etkileyen yoğun yağmur yağışı ve sel baskınları görüldü.

Yakın dönemde hazırlanan raporlara göre İngiltere, tarihindeki ilk 40°C’lik günü önümüzdeki on yıl içerisinde kaydedecek.

Reading Üniversitesi’nde sıcak hava dalgalarının tehlikeleri üzerine çalışmalar yürüten Chloe Brimicombe, Sunday Times’a şu açıklamalarda bulundu: “Güney İngiltere, tarihindeki ilk 40°C’lik günü önümüzdeki on yıl içinde yaşayacak. Demiryolu ağımızın büyük bir bölümü, bu derece yüksek sıcaklıklarla başa çıkabilecek düzeyde değil. Havanın ısınmasıyla birlikte; su kaynaklarımızın baskılanacağını, dolayısıyla da ekinlerimizin verimliliğinin ve hayvanlarımızın da olumsuz etkileneceğini düşünüyoruz.”

Doğrusunu söylemek gerekirse artan hava sıcaklıkları, çok yakında ölümcül bir hal alabilir.

Public Health England’a göre, geçtiğimiz yaz aylarında görülen sıcak hava dalgaları, İngiltere’de toplam 2556 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Bu kişilerden 2244 kadarı ise 65 yaşının üstündeydi.

London School of Economics’te Grantham İklim Değişikliği Enstitüsü’nün Politika Direktörü Bob Ward, konu hakkında “Gerçek şu ki, ülke olarak bu durum için hazır değiliz. Diğer sıcak ülkelerde, bizde görüldüğü kadar yüksek ölüm oranları görülmüyor. Ancak bu durum gün geçtikçe daha yoğun bir hal alacak ve bunun için hazırlanmaya başlamamız gerek. 40°C sıcaklık altında, normal sağlıklı insanlar bile hayatını devam ettiremeyebilir.” yorumunda bulundu.

İklim Krizinin Önüne Geçmek İçin Bireylere Ne Görevler Düşüyor?

Görsel: Mika Baumeister

Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, İngiltere’yi karbon bakımından nötr hale getirme vaadinde bulundu ve bu vaadi için 12 milyar £ kaynak ayırdı.

Yine de insanlar, iklim krizinin önüne geçmek için neler yapabileceklerini merak ediyorlar. Öyle ki, artık ruh sağlığı camiasında “iklim anksiyetesi” adı verilen durum çok sık bir şekilde görülmeye başlandı. Cardiff Üniversitesi Psikoloji Okulu’nun yaptığı anketlere katılan Birleşik Krallık vatandaşı katılımcıların en az %40’ı, iklim değişikliği konusunda “çok veya aşırı” endişeli olduğunu belirtmiş.

Peki, en küçük bir şey olsa dahi, biz insanların bu konu hakkında yapabilecekleri neler?

Imperial College London, bu konu üzerine bireylerin yapabileceği 9 şeyin listesini hazırladı. Listede şu maddeler bulunuyor: Taşıt kullanımını azaltmak, sene içindeki uçuş sıklığını düşürmek, enerji tasarrufunda bulunmak (ışıkları gereksiz yere açık tutmamak vb.), yeşil alanlara sahip çıkmak, sorumluluk bilinciyle para yatırımında bulunmak, hızlı yükselen trenddeki tek kullanımlık ürünleri gerekli olmadığı sürece tercih etmemek ve konu hakkında toplum içerisinde konuşmak.

Özellikle son madde, belki de en önemlisi olabilir. Harvard Üniversitesi’nde siyaset bilimci olarak görev yapan Erica Chenoweth, siyasal bir değişime ulaşmak için toplumun yalnızca %3,5’luk bölümünün bile aktif şekilde protestolara katılmasının yeterli olacağını belirtiyor.

Peki diğer öneriler? Elbette onlar da en az son öneri kadar değerli.

İklim Çöküşü ve Beslenme İlişkisi

Görsel: Bekky Bekks / Unsplash

2019 yılında Oxford Üniversitesi araştırmacıları, çiftçiliğin gezegenimiz üzerindeki etkisini bugüne kadar en kapsamlı şekilde değerlendiren çalışmayı gerçekleştirdiler. Çalışmayı yürüten Joseph Poore’nin vardığı sonuç şu şekilde: “Vegan beslenme; büyük ihtimalle yalnızca sera gazları değil, aynı zamanda ötrofikasyon, su verimliliği, küresel asitleşme konularında da dünya üzerindeki olumsuz etkiyi en aza indirgemenin en iyi yolu. Bu, uçuş sayınızı azaltmaktan veya yollarda motorlu araç kullanmaktan çok daha değerli olacaktır. Çiftçilik, dünyanın çevre sorunlarının pek çoğunu kapsayan bir sektör. Gerçekten de hayvansal üretim, bütün bunların en büyük sorumlularından biri.

Bu ayın başlarında ilk defa, Amazon yağmur ormanlarının iklim krizini daha da kötü bir hale getirdiği raporlandı. Dünyanın en büyük yağmur ormanları, eskiden bir karbon havuzuydu. Yani basit bir şekilde anlatacak olursak, karbonlu bileşikleri depoluyor ve atmosfere yayılmasını önlüyordu.

Ancak şimdi durum tam tersi; Amazon ormanları, atmosfere yılda bir milyar ton kadar karbondioksit salıyor.

Bu salınımın önemli bir bölümü orman yangınlarından kaynaklanıyor. Orman yangınlarının da bir bölümü, ormanlık arazinin hayvansal üretim veya başka bir amaca hizmet etmesi için kasıtlı olarak çıkarılıyor. Bu alanlarda hayvansal üretim ve soya yetiştiriciliği gerçekleştiriliyor, ancak yetiştirilen soyanın çok büyük bir kısmı da hayvansal üretimde yem olarak harcanıyor. WWF’ye (World Wide Fund for Nature – Dünya Doğayı Koruma Vakfı) göre, dünyada yetiştirilen soyanın %80’i hayvanlara yem olarak veriliyor.

Bütün bu anlatılanlar kulağa çok etkili gibi gelmiyor olabilir, ancak tamamen bitkisel beslenen biri fark yaratabilir mi? Cevap kesinlikle evet!

Imperial College London, bir adet cheeseburgerin; dokuz porsiyon falafel ve pide veya altı porsiyon fish&chips kadar bir karbon ayak izine sahip olduğunun altını çiziyor.

Poore’nin çalışması da ayrıca yiyecekleri kg başına düşen karbon ayak izine göre sınıflandırmış. Sera gazı denince akla ilk karbondioksit gelmesine rağmen, tek sera gazı karbondioksit değil. Hayvansal tarım, özellikle metan ve nitröz oksit gibi diğer sera gazlarının salınmasına da sebep oluyor. Poore ve ekibinin yürüttüğü çalışmada, bütün yiyecekler karbondioksit eşdeğer birimine göre karbon emisyonları bakımından incelenmiş.

Araştırmacılar, 1 kg sığır etinin yaklaşık 60 kg karbondioksit eşdeğeri emisyona sebep olduğu sonucuna varırken bu miktar, bezelye için kg başına yalnızca 1 kg karbondioksit eşdeğeri olarak bulunmuş.

Birer kg peynir ve kuzu için bu değer 20’şer kg’ın üstündeyken; kümes hayvanları için 1 kg başına 6 kg, domuz eti için ise 1 kg başına 7 kg kadar.

Vegan gıdaların emisyonları, gözle görülür biçimde daha az. Muz (0,7 kg), soya sütü (0,9 kg), elma (0,4 kg), domates (1,4 kg), pirinç (4 kg) ve kök sebzeler (0,4); vegan besinlerin daha düşük karbon ayak izine sahip olduklarına verilebilecek örnekler. Fındık da 0,3 kg değeriyle düşük emisyon değerine sahiptir, ancak fındık ağaçları karbon depoladığı için diğer vegan besinler kadar verimli değildir.

İsmi dünyada en çok duyulan çevre aktivistlerinden biri olan 18 yaşındaki Greta Thunberg, bu durumu çok da güzel özetliyor: “Fark yaratmak için, bir birey olarak çok da küçük olmadığımın farkına vardım. Bir ve birlikte olursak, karşımızda hiçbir güç duramaz.”

 

 

Kaynak: plantbasednews.org/
Kapak görseli: mlive.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir