Hayvan Sömürüsünde İnsan İşçi Sorunları

Hayvan sömürü sistemi, sistemin içindeki bütün girdileri hayvanlarla birlikte yok etmeye dayalı bir düzendir. İnsan dışındaki hayvanların, insanlar tarafından parasının verilerek sömürüldüğü ve öldürüldüğü bu sistem hayvanları hissedebilir bir canlı, bir birey olarak görmeksizin ürün, mal statüsüne sokmaktadır. Sistem, hayvanları sömürerek öldürürken beraberinde doğanın katli, çevre sorunları, iklim krizi, doğal kaynak tahribatı ile birlikte bu sistemde çalışan insanlar için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Hayvanların insanlar için köleleştirildiği antroposentrik yaklaşımda, insanların hayvanlarla ilgili herhangi bir sorumluluğu, etik kaygısı olmadığı, hayvanların insanlar için çeşitli şekillerde kullanılabileceği görüşü baskındır. Hayvanların karşılaştığı muamelelerin insancıl olmadığını söyleyen ve koşulların düzeltilmesi gerektiğini savunan refahçı yaklaşımlar da mevcuttur. Hayvan refahına ilişkin faydacı görüş, hayvan kullanımının kendisinde bir sorun görmez ve daha iyi sonuç vererek belirli tedavi standartlarına uyulduğunda insan dışındaki hayvanların kullanımının meşru olduğunu varsayar. Ancak burada kaçırılan ya da görmezden gelinen asıl nokta, sorunun hayvan kullanım biçimleri ile ilgili değil, hayvan kullanımının kendisi ile ilgili olduğudur. Hayvan hakları söz konusu olduğunda hayvan refahçısı gruplar hayvanları hala birer tüketim nesnesi olarak görmektedir. Ancak hayvan hakları, hayvanları hiçbir şekilde kullanmamayı, sömürmemeyi, onlardan hiçbir şartta ve koşulda faydalanmamayı gerektirir.

Hayvanların kullanıldığı bütün alanlar hayvana, doğaya, doğal kaynaklara, insanlara ve ulaştığı her şeye zarar verir.

İnsan Sağlığı

www.worldanimalprotection.us

Tıp dergisi Lancet’te yayınlanan bir makalede hayvansalların tüketimi nedeniyle oluşan doğrudan sağlık maliyetlerinin 2020 yılında 285 milyar dolara ulaşacağı hesaplanmıştır.

İnsanların tüketimi için köleleştirilen hayvanların hapsedildiği alanlar, hayvanlarda hastalıkların oluşumu ve yayılımı için oldukça elverişli ortamlardır. Hayvanların kolay hastalanmaması ve hastalandıklarında birbirlerine hızlı bir şekilde bulaştırmamaları için hayvanlara yüksek dozlarda antibiyotik enjekte edilir. Hayvanlarda antibiyotiğe dirençli bakteriler oluşur ve bakteriler hayvanlardan insanlara geçerek zoonotik hastalıkların insanlar arasında da yayılmasına neden olur.

ABD’de her yıl 2.8 milyondan fazla antibiyotik dirençli bakteri enfeksiyonunun meydana gelmesi, 35.000 insanın ölümüne neden olmaktadır.

https://mission-blue.org/

Hayvan çiftliklerinin ve/veya hayvan derisi işleme alanlarının bulunduğu bölgelere yakın konumlarda yaşayan insanlarda solunum yolu hastalıkları, kronik astım, bronşit gibi hastalıklar görülmektedir. Hayvan çiftliklerinin ürettiği atıklar, amonyak, hidrojen sülfit gibi kimyasallarla birlikte yerel su kaynaklarına karışarak bölgede yaşayan insanların içme sularına karışmaktadır. Bu atıklar hayvanlara, doğal çevreye zarar verirken insanlarda da kanser, kısırlık, DNA bozulması gibi sağlık sorunlarına sebep olmaktadır.

40 yıldır Sac Country, Iowa’da yaşayan Rosemary adında bir tarım çiftliği sahibi, domuz çiftliklerinin evini çevreleyen arazinin neredeyse tamamını ele geçirdiğini, komşu çiftliklerden yayılan dayanılmaz kokunun ne zaman dışarı çıksalar midelerini bulandırdığını anlatmaktadır. Rosemary, eşi ile birlikte yerli otları ekerlerken sığır ve diğer hayvan çiftliklerinin neden olduğu hava ve toprak kirliliği sonucunda kocasının akciğer hastalıkları yaşamaya başladığını söylüyor.

Maryland Delmarva’da tavukların kafeslerde tutulduğu bir çiftliğin karşısında yaşayan Lisa, “Geceleri hayvanların tozunu görebiliyoruz, dışkı maddeleri, tüyler, Tanrı bilir başka neler var… Ve eğer bunları görüyorsan, onu soluyorsun da” diyor. Kendisinin kronik alerjisi olduğunu ve tavuk çiftliğinin bulundukları bölgeye 3 yıl önce taşınmasından bugüne eşinin birkaç bronşit krizi geçirdiğini aktarıyor.

Iowa Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, çiftliklerde açığa çıkan kimyasallara maruz kalan insanlarda kronik solunum yolu hastalıkları, baş ağrısı, mide bulantısı ile birlikte birçok farklı sağlık sorunu yaşandığı tespit edilmiş. 100’den fazla çiftlik çalışanının gübre yığınları ve sulu birikintilerde yüksek miktarda hidrojen sülfite maruz kaldıktan sonra öldükleri açıklanmıştır.

Türkiye’de (Nevşehir) yapılan bir araştırmada hayvancılık yapan kadınlarda vajinal enfeksiyon görüldüğü, kadınların %55’inin sosyal güvencesinin olmadığı saptanmıştır.

Hayvan kullanımının insan sağlığı üzerindeki etkileri arasında çeşitli kanserler, diyabet, hipertiriodizm, merkezi sinir sistemi deformasyonları ve hamilelikte düşük yapma gibi sorunlar görülmektedir.

“Hat o kadar hızlı ki bıçağı bilemek için zaman yok. Bıçak köreliyor ve daha sert kesmek zorundasın. İşte o zaman kendini kestin.” -Hog işçisi, Kuzey Carolina

“Canlı kuşları hatta astım. Tut, uzan, kaldır, kes. Her gün saatlerce durmadan… 22 yaşındayım ve kendimi yaşlı bir adam gibi hissediyorum.” -Kümes hayvanları işçisi, Arkansas

“Eğitim yoktu. Bize ‘yanınızdaki kişi ne yapıyorsa onu yapın’ dediler.” -Sığır işçisi, Nebraska

Kesimhanelerde, balıkçılık teknelerinde, deri işleme tesislerinde ve hayvanların tutsak edildiği tüm sömürü sistemlerinde çalışan insan işçiler bıçakların, kesici ve delici aletlerin, elektrikli şok aletlerinin ve endüstriyel makinelerin neden olduğu yaralanmalar ve ölümler yaşamaktadır.

Hayvan bedenleri kesildikten sonra taşınma aşamasında, tonlarca ağırlıktaki parçaları taşıyan işçilerde eklem ve kemik hastalıkları görülmektedir. Kuzey Carolina’da domuz çiftliğinde çalışan bir işçi “Artık acıya dayanamıyordum. Üç kez kaydım ve yağlı zemine düştüm. Kliniğe ilk gittiğimde bana gurursuz olduğumu ve işe geri dönmemi söylediler. En son düştüğümde klinik beni tekrar işe geri gönderdi” dedikten birkaç gün sonra, bir hastane bu işçiye bel fıtığı teşhisi koymuştur.

Hayvan sömürü sistemlerinde insan işçilerin yaralanma olasılığının diğer iş kollarına göre üç kat daha fazla olduğu açıklanmıştır.

İnsan Psikolojisi

https://www.wall-street.ro/

Dünyada milyonlarca insan işçi, mezbahalarda ve hayvan köleleştirme alanlarında çalışmaktadır. Her saat birkaç yüz hayvanı öldürüp, her gün milyonlarca hayvanı istismar etmeleri için işçilere ödeme yapılmaktadır. Bu sistemde çalışan işçiler, işin doğası gereği kendilerini psikolojik bozukluğa sürükleyen ve patolojik sadizm riskine sokan bir iş yapmak zorunda kalırlar.

Çalışanların canlı, korkmuş ve korktuğu için saldırganlaşabilen hayvanlarla etkileşime girmeleri stres yaşamaları ve beraberinde birçok tehlikenin de yaşanması anlamına gelir.

“Ustabaşımı ipte baş aşağı asmak gibi fikirlerim vardı…”

“Kan çukurunun derinliklerinde kan kokusunun sizi saldırgan yaptığını söylüyorlar. Ve öyle. O domuz bana tekme atarsa ödeşeceğimizi düşünüyordum. Zaten onu öldürecektim ama bu yeterli değildi…”

Mezbaha çalışanlarının istismara önceden yatkınlık gösteren bir karakterde ya da psikolojide olmaları gerekmeksizin, hayvan öldürmeye başlayan işçilerin insanlara yönelik şiddete karşı da duyarsızlaştıkları gözlemlenmiştir. FBI’ın Tek Tip Suç Raporu tarihi ve ABD Nüfus Sayımı verilerinin de kullanıldığı bir araştırmada, yeni endüstrilerin şehre geldiğinde suç oranlarındaki değişim incelenmiştir. 1994 – 2002 yıllarında 500’den fazla ilçedeki verileri değerlendirerek, mezbahaların suç üzerindeki etkileri diğer endüstrilerle karşılaştırılmıştır. Sonuçta mezbahaların suç üzerindeki etkisinin diğer endüstrilerin hepsini geride bıraktığı görülmüştür. Ayrıca genel suç oranındaki bir artışla birlikte şiddet içeren suçlarda ve cinsel suçlarda da orantısız bir artış olduğu anlaşılmıştır.

İşçilerde depresyon, madde bağımlılığı, anksiyete, gerçeklikten kopma, yaşadığı toplulukta asosyalleşme, aile içi şiddet ve tacize meyilliliğin görüldüğü raporlanmıştır. Bir mezbaha çalışanı ile yapılan röportajda “Bu mezbahada çalışan adamların çoğu sadece içer ve sorunlarını böyle gidermeye çalışır. Bazıları duygularından kurtulamadıkları için eşlerini taciz ediyor. Böyle bir ruh haliyle işten ayrılarak yaşananları unutmak için barlara gidiyorlar” dediği aktarılmıştır.

İnsan Hakları İhlalleri (Göçmen Hakları, Irkçılık, Ayrımcılık)

modvegan.com & human-animal-liberation.blogspot.com

Hayvanların tutsak edildiği alanların oluşturulması için kurulan çiftlikler ve endüstriler, köylülerin ve yerli halkın bölgeden sınır dışı edilmesine neden olur. İnsan dışındaki hayvanları sömüren ve öldüren sistem, savunmasız insanlar için de tehdit oluşturan bir döngüye sebep olur. İnsanın insan dışındaki hayvanlardan üstün ve güçlü olduğu düşüncesinden hareketle hayvanlara karşı takınılan tavır, insanların kendilerinden aşağı gördükleri türdaşlarına da takındıkları tavır haline gelir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (2008), zengin çiftlik sahiplerinin siyasi muhalifleri öldürmek için silahlı adamlar kiralayarak kendilerine muhalifleri öldürdüklerini ve böylece mülklerini genişlettiklerini raporlamıştır. Anti-Slavery International, Bolivya ve Brezilya’daki özel çiftliklerde yerli halkın köleleştirildiğine dair 2006 yılında bir haber yayınlamıştır. Savunmasız yerli halkın ve Latin Amerika’da yaşayan köylülerin yerlerinden edilerek köleleştirilmesinin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi ABD kontrolündeki kurumlarca desteklenen devlet politikalarıyla kolaylaştırıldığı raporlanmıştır.

Hayvan sömürü sistemlerinde çalışan insan işçilerin büyük çoğunluğunu göçmenler, azınlıklar, mülteciler ve mahkumlar olmak üzere savunmasız nüfus oluşturmaktadır.

Yayınlanan bir raporda işverenlerin yaklaşık %20’sinin işçilerin etnik kökenlerine ve/veya vatandaşlık durumuna karşı aşağılayıcı tavır ve söylemlerde bulunduğu açıklanmıştır.

ABD İnsan Hakları İzleme Örgütü direktörü Jamie Fellner bu konuda şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Kamu kurumları, tüketicileri kirli etten korumaya çalışıyor ancak çalışanları güvenli olmayan koşullardan korumak için çok az şey yapıyor… Et paketleme şirketleri göçmen işçileri işe alıyor çünkü genellikle bu tür korkunç koşullar altında çalışacak tek işçiler onlar… Ve onları sessiz tutmak için belgesiz işçilerin yasadışı statüsünden yararlanıyorlar.”

İşçiler kendilerine sorulan sorulara verdikleri cevaplarda, “hayvan yiyebilirsiniz, size hayvan yemeyi bırakın demiyoruz; bize hayvanlara davranıldığı gibi davranılmasın, biz insanız” gibi söylemlerde bulunmuştur. Bu beyanda da açıkça görüldüğü üzere, insanların insan haricindeki hayvanlara ettiği muamele öyle normal ve olağan bir algının yaratılmasına neden olmuştur ki, işçiler kendilerini aşağılanan, ezilen, sömürülen ve öldürülen diğer hayvanlar gibi görmektedir. İnsanların maruz kaldığı baskı, hayvanların maruz kaldığı baskıdan ayrı değerlendirilemez. Hayvanların bir mal ve tüketim nesnesi konumuna indirgenmesi ve hissedebilir, bağ kurabilir canlılar olarak görülmemesi, tahakküm altındaki grupların birbirleri ile olan bağlantısının görülmemesine neden olur. Bağlantının tekrar kurulduğu noktada insan dışındaki hayvanlara, insana, doğaya verilen zararların tümü birbirleriyle olan ilişkileri ile birlikte okunacaktır.

Hayvan kullanımı, insanları, insan harici hayvanları, doğayı ve doğal kaynakları sömüren sistemin en içkin parçasıdır. Bütün sömürü sistemleri ile kesişir ve bu kesişimsellik dolayısıyla mevcut dünya düzeninin yanlışlarının alenen görüldüğü ve yanlışların reddinin birçok alanda etkisinin olacağı bir oluşumdur. Hayvanları sömüren ve kullanan herhangi bir alanın devamlılığının sağlanması insanların, insan harici hayvanların ve doğanın sömürülmesinin de sürdürülmesine sebep olacaktır. Bir insan, diğer hayvanları kullanmayı reddettiğinde hayvan kullanımının neden olduğu sömürü sistemini bireysel olarak desteklemeyi sonlandırmış olur. Hayvanların indirgenmiş tüketim nesnesi konumunun ve üzerlerinde kurulan tahakkümün reddi, hayvan kullanımının kesiştiği diğer sömürü ve zulüm alanlarının da reddedilmesi anlamına gelmektedir.

Bu sistem içerisinde vegan olmak, bütün sömürü ve zulüm sistemlerinin karşısında olmanın öncelikli adımı olmalıdır.

 

Kaynakça:

 

Funda Uğraş

Arkeolog, araştırmacı. Üniversite eğitimi boyunca çeşitli kazı ve araştırma projelerinde çalıştı. Deneysel Arkeoloji, Kültürel Antropoloji, Prehistorik Arkeoloji ve Ekoloji alanlarında kendini geliştiriyor. 2013 yılından beri dreadhead, 2015 yılından beri vegan, hayvan hakları savunucusu, atıksız yaşamaya çalışıyor. Sürdürülebilir bir gelecek için değişime önce kendinden başladı ve şimdi çeşitli platformlarda insanlarda farkındalık yaratmaya, hayvanlar ve dünya yararına adımlar atmaya çalışıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir