The Handmaid’s Tale üzerinden hayvan sömürüsüne bakmak

Margaret Atwood’un 1985’te yayınlanan romanından uyarlanan aynı isimli seri The Handmaid’s Tale, dört sezonu geride bırakmış ve devam edecek olan bol ödüllü bir yapımdır. Kurguya göre ABD’de bir darbe olmuş ve aşırı dinci, sapkın bir grup yönetimi ele geçirmiştir. İncil ve Kitâb-ı Mukaddes* bir avuç erkeğin menfaatine göre yeniden yorumlanmış (özellikle Eski Ahit dikkate alınmıştır); kadının okuması, çalışması, yönetimde söz sahibi olması, oy kullanması yasaklanmış, üreyerek çoğalma birincil amaç yapılmıştır. Böylece doğurgan olan kadınlar, hayat boyu sürecek bir tahakkümün altına girmişlerdir.

Doğurgan olmayan ya da cinsel yönelimi farklı olanlar ise hizmetçi (martha), kolonilerde işçi (zehirli atık temizlemekten dolayı birkaç yıl içerisinde ölüm gerçekleşir; bir nevi idamın daha da acılı ve uzun süreni olarak düşünebiliriz) ya da Jezebel’in Yeri olarak isimlendirilen genelevde seks işçisi olarak çalışmaya mahkûm olurlar. Bu nedenle doğurgan olup da hayatta kalabilmek için damızlık olmak bir şanstır ne yazık ki. Zira damızlıklara biçilen hayat kabul edilemez bir aşağılama ve işkence içerir. Damızlıkları tabir-i caizse cinsel köleler olarak tanımlayabiliriz.

Görsel: The Handmaid’s Tail

Seyirci olarak eğer Gilead Cumhuriyeti’ni inşa eden komutanlarla aynı fikirleri paylaşacak kadar sapkın değilseniz damızlıkların yaşadıklarına kayıtsız kalmanız, diziyi izlerken sinir krizi geçirmemeniz, erkeklerden ve onların inşa ettiği dünyadan tiksinmemeniz mümkün değil. Atwood’un kaleme aldığı muhteşem romanı okurken ya da bu diziyi izlerken June (Offred**) ve arkadaşları ile özdeşlik kurup da Gilead ve onu anımsatan yönetimlere isyan ediyorsanız hayvan sömürüsü konusunda ne düşündüğünüz çok önemli. Zira Gilead’da yapılan kadın ve çocuk sömürüsünün çok daha fazlası insan olan hayvan tarafından insan olmayan hayvanlara uygulanmaktadır.

Adeta üreme makinesi olarak görülen kadınların yaşadıkları, akıllara bir diğer ötekileştirilerek tahakküm altına alınan insan olmayan hayvanları getirir. Özellikle de inekleri… Carol J. Adams’ın Etin Cinsel Politikası: Feminist Vejeteryan Eleştirel Kuram ve Ne Adam Ne Hayvan: Feminizm ve Hayvanların Savunulması kitaplarında bahsettiği gibi gebe kalıp süt üretebilen tüm bireyler arasında bir ortaklık vardır. Bu inanılmaz benzerliği ortaya koyan dizinin çeşitli bölümlerinden bazı parçalar üzerinden feminizmin neden hayvanları da kapsaması gerektiğini göstermek, bir nebze de olsa zihin açmak isterim. Eğer aradaki benzerliği görüp de hissedenler varsa bu sömürüye vegan bir hayat felsefesini benimseyerek dur diyebilirler.

1- Küpe

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Dizide damızlık olarak seçilen kadınların ilk olarak kulaklarına bir küpe takılıyor. Amacı ise damızlıkların tescillenmesi. Bu küpe kendilerinin çıkaramayacağı şekildedir. Kıkırdak kısmından oldukça acı verici bir şekilde takılır. Normal yollardan çıkarılmasının imkanı yoktur. Zira dizinin kahramanı June Osborne (Elisabeth Moss) ilk kaçışında yakalanmamak ve o iğrenç damgadan kurtulabilmek için kendi kulağını kesmek zorunda kalır. Bu kadınların, böylesine bir uygulamaya tabi olmaları mutlaka birçok seyircinin aklına kölelik döneminde kullanılan damgayı getirmiştir. Peki, hayvanlar?

Görsel: The Bullvine

Özellikle çiftlik hayvanlarının kulaklarına küpe takıldığını biliyoruz. Adeta bir eşya barkodu gibi damgalanan hayvanların bu şekilde köleliği tescilleniyor aslında. Küpe, özgür olmaları gereken hayvanların köleleştirildiğinin en masum kanıtı elbette. Fakat dizinin, daha ilk bölümden bunu göstermesi, benim gibi birçok kişinin hemen karşılaştırma yapmasını sağlamıştır diye düşünüyorum. Ama bu işaret çok belirgin olmasa da sorun değil. Zira dizi, dört sezon boyunca nice göndermeyle her şeyin altını kalınca çiziyor.

2- Süt

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Damızlıklar görevini icra ettikten yani bebeği doğurduktan sonra genelde hemen evden çıkarılırlar. Zira evde kalmaları bebek ile aralarındaki bağın gelişmesine sebep olabilir. Neticede biyolojik anneleridir. Bu durumun yaşanmaması için damızlıklar süt salgılama dönemi sona erene kadar Kızıl Merkez’e*** gönderilir. Fakat sütlerini pompa ile düzenli olarak sağarak bebeklerine gönderirler. Bu fotoğraftan da anlaşılacağı üzere kadın adeta süt üreten bir makine olarak görülür. Yavrusunun direkt temasla içmesi gereken süt, mekanik bir şekilde sağılarak yine mekanik bir yolla bebeğe verilir. Süt endüstrisinin zulmünü yakından takip eden etik veganların ve o endüstride çalışarak zulmün çarkının dönmesine vesile olanların aklına inekler geldi mi? Elbette!

Görsel: Viva!

Süt endüstrisinde tutsak olan inek, koyun veya keçi gibi hayvanlar doğum yaptığında salgıladıkları süt ile yavrularını emziremezler ne yazık ki! Zira o süte yavrusundan daha çok ihtiyacı olan (hiç ihtiyacı olmayan hatta sağlığı için zararlı olan) insanlar vardır. Bir inek doğurduğunda anında yavrusundan ayrılır. Yavru da eğer erkekse mezbahaya (çünkü süt üretemeyecektir), dişiyse annesiyle aynı kaderi paylaşmaya gönderilir. Bu buzağılar sadece iki yaşında annesi gibi hunharca kullanılmaya maruz kalır. Ta ki bu işkence dolu uygulamalar sonrasında can çekişerek genç yaşta ölmelerine kadar. Peki, yavrunun emmediği süt? Her bir memeye tek tek takılan otomatik pompalarla sağılarak biz insanlara özel paketlenir ve satışa sunulur. Tabii bu aşamada ineklerin çektiği acının hem fiziksel hem de manevi yönünü tartışmaya bile gerek yok. Bu nedenle “Başka bir canlının sütünü çalıp içen tek tür olan insan ile diziyi izlerken lanetler yağdırdığımız Gilead aristokrasinin ne farkı var?” diye sormak gerek diye düşünüyorum.

3-Şok Tabancası

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Gilead’da damızlıklardan sorumlu teyzelerin ellerinden hiç eksik etmedikleri bir araçları vardır. Damızlıkların eğitmeni olan bu kadınlar (“teyze” ismiyle yaptıkları iş arasında büyük tezat vardır), ellerindeki şok tabancalarını damızlıklar üzerinde denemekten hiç sakınmazlar. Yüksek voltajda elektrik uygulayan bu tabancalar, itaat etmeyen kadınların üzerinde adeta bir korku imparatorluğu kurar. Bir kadın bir diğer kadını, hemcinsini işkenceyle yola getirir. Aslında bu kadınlar, akıllara yaşadığımız evrende de patriarkal düzenin kovasına canla başla su taşıyan kadınları akla getiri. Ne yazık ki her dönem türüne, cinsine ihanet içinde olanların varlığı bakidir. Gilead’ın ilk nesil damızlıklarının çekirdekten yetişme olmadıkları için güçlü bir korkuya ihtiyaçları vardır. Tabanca da bunun en güzel örneğidir. Tıpkı et endüstrisindeki hayvanların üzerinde kullanılan şok tabancaları gibi.

Görsel: Tras los Muros

Mezbahada kesime gelen hayvanlar, ölüm koridorunda yürürken şok tabancasının acısı ile tanışırlar. En son kesim yapılacak yere ulaştıklarında direnip çırpınmasınlar diye tabanca ile uyuşturulan hayvanlar çok kısa süre sonra da vahşice katledilip parçalara ayrılır. Ki bu şok tabancalarının, ölüm koridoruna girmeyi reddeden hayvanların üzerinde nasıl hunharca kullanıldığı da defalarca kez gizli kameralarla kayıt altına alınmıştır. Velhasıl kelam, günün sonunda damızlıklar da insan olmayan hayvanlar da ölüme, işkenceye, acıya giden yolda şok tabancaları ile yola getirilirler. Zira hayvan endüstrisi de Gilead da gücünü baskıdan, şiddetten, kendini üstün görmekten, çarpıtılmış dini referanslardan ve eril bakıştan alır.

4- Tecavüz

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Gelelim asıl mevzuya. Damızlıklar çocukları olmayan ailelere adeta doğum makinesi gibi geçici olarak kullanılmaya verilir. Zira hepsi, tüm Gilead’ın ortak malıdır. Kalıcı olarak sahiplenilmezler. Damızlıklar hamile kalması için yumurtlama dönemlerinde efendileri olan komutanlar tarafından tecavüze uğrar. Üstelik bu tecavüz tek başına erkek tarafından gerçekleştirilmez. Komutanların eşleri, damızlığın ellerini tutarak erkeğin tecavüzüne bizzat yardımcı olur. Çünkü komutan eşleri de (maalesef erkek üzerinden bu kadınları tanımlamak zorundayım çünkü kendilerinin başka bir vasfı yoktur) süt başlığında bahsettiğimiz kadınlardandır.  Serenomi**** denilen bu uygulama, adeta tanrı huzurunda yapılan bir dini ritüel olarak sunulur. Bu ahlaksızca harekete tanrı da ortak edilerek yanlışın idraki bulanıklaştırılır. Tıpkı dünyanın dört bir yanında veterinerler tarafından tecavüze uğrayan inekler gibi.

 

Görsel: Reddit

Süt endüstrisi, sadece ineklerin sütünü çalmakla kalmaz aynı zamanda onlara sürekli tecavüz eder. Suni dölleme denilen bu uygulama ile inekler, her daim hamile bırakılır. Veteriner, ineğin arkasına kolunu sokarak elindeki çubuk vasıtasıyla rahime sperm bırakır. Üstelik bu uygulama, tıpkı damızlıklara olduğu gibi hayat boyunca devam eder. Gerek insan olmayan hayvan olsun gerek bir rahme sahip insan olan hayvan olsun. Her ikisinde de bireye ait olan beden, erk ve o erk düzenine hizmet eden işbirlikçi kadınlar tarafından zapt edilir. Gerek seremoni gerekse suni dölleme gibi afili isimlerle yapılan vahşet, perdelenmeye çalışılsa da günün sonunda yapılan şey izaha ihtiyaç duymayacak kadar açıktır.

5- İdam

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Dizinin bir bölümünde damızlıklar evlerinden apar topar toplanarak bir alana getirilir. Başlarına ağızlıkları geçirildikten sonra da onlar için kurulduğu anlaşılan darağacına çıkarılırlar. The Handmaid’s Tale evreninde aslında idam hiç yabancı bir durum değildir. Seyirci için de damızlıklar için de aşina olunan bir durumdur bu. Zira şehrin merkezinde yükselen koca duvarda her gün insanlar sallandırılmakta sonra da uzun bir süre sergilenmek amacıyla indirilmemektedir. Fakat bir doğum makinası olduklarından dolayı altın kadar değerli olan damızlıkların topluca idam edilecek olması şaşkınlık yaratır. Ama kendileri gibi bir damızlık olan Janine’ni recmetmedikleri (taşlayarak öldürme) için hatalı olduklarını da biliriz. Emre itaatsizlik etmişlerdir. Pekâlâ ipleri çekilebilir. Tabii öyle olmaz. Her ne kadar günün sonunda tüm yapılanlar damızlıkları korkutmak için yapılmış bir mizansen olsa da sallandırılarak öldürülmenin ve uzun süre asılı bir şekilde kalmanın düşüncesi damızlıkların aklına kazınmış olur. Zira sonraki sezonda bazı damızlıklar ya da marthalar, damızlıkların bizzat elleriyle çektikleri halatlarla idam edilir. İşte bu asılma ya da iplerle boğulma görüntüsü akıllara henüz öldürülmeden ayaklarından asılan hayvanları getirir.

Görsel: Ke-99

Mezbaha denilen işkencehanelerde şok tabancası ile uyuşturulmuş hayvanlar, canlı canlı ayaklarından asılır ve sonrasında boğazlarından kesilerek uzun ve acılı bir ölüme tabi olur. Zira bıçak darbesinden sonra son nefeslerini vermeleri oldukça uzun sürer. Ki kimileri bıçakla boğazlanırken hâlâ sırası gelmeyen diğerlerinin tüm vahşeti görmesi de cabasıdır. Bu iki fotoğraf, damızlıklar ile mezbahalarda katledilen hayvanlar arasında fark olmadığının ispatı değil midir?

6- Esaret

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Gilead evreninde emre itaatsizlik eden damızlıklar, Lydia teyze tarafından merkeze konuk edilir. Fakat bu konukluk pek de bilinen tarzda değildir. Damızlıkların karşısında yatak, halı, sandalye ve görkemli bir zincir vardır sadece. Prangaya vurulan damızlıklar, sadece belli bir mesafeye kadar ilerleyebilirler. Topyekûn bir tutsaklık vardır vesselam. Işıklar ise sadece içeriye birisi girdiğinde yanmaktadır. Hizmetlerine sunulan tek şey hayatta kalabilmelerini sağlayacak kadar miktarda verilen yemektir. Küçücük bir pencereden içeriye sızan ışık huzmesini de unutmamak gerek tabii. Peki, bu konforlu odanın mimarına hangi yapı esin kaynaklığı yapmış olabilir? Ahır ya da ağıllar olabilir mi? Zira damızlıklar da tıpkı sonu mezbahada biten hayvanlar gibi genelde bu odadan idama gider.

Görsel: Mynet

Fotoğrafta da görüldüğü üzere gerek ineklerin gerek orada bulunan diğer hayvanların sonu hep mezbaha olur. Bir süreliğine tutsak alındıkları yerde ise zincire vurulu olarak esir hayatı yaşarlar. Tuvaletlerini yaptıkları yerde önlerine konulan yemi yer, sağılırlar. Doğada özgürce yaşaması gereken bu bireyler, dip dibe yaşadıkları o alanda idam kararlarının verileceği günü beklerler. Mekânı, adeta araf olarak nitelendirebiliriz aslında. Ölümle yaşam arasında bir bekleme noktası…

7- Ağızlık

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Aslında tüm örneklerde dizinin asıl kahramanı June üzerinden gittiğim için bu fotoyu seçtim. Gel gör ki June ve onun gibi küçük bir yerleşim bölgesindeki damızlıklar metropoldekilere göre şanslıdırlar. Zira tam olarak makine olarak görülen damızlıkların çoğunun ağızları tamamen mühürlenmiştir. Çünkü onların yapması gereken tek şey doğurmaktır. Konuşmalarına gerek yoktur. June ve nispeten onun gibi daha şanslı olanlara ise belli zamanlar ağızlık takılır. Muktedir; sosyalleşmenin, örgütlenmenin sadece bir tarafını temsil eden konuşma eylemini bu şekilde engeller.

Görsel: Real Faces of Animal Rights

Lakin örgütlenip direnmek için konuşma eylemi sadece bir teferruattır. İletişimin çok daha başka yolları vardır. Ki adeta cansız bir varlık gibi görülen hayvanların ne kadar sosyal olduğunu artık kabul etmemek inandırıcı değildir. Bu nedenle de yine akıllara ağızlarından bağlanarak esir alınan hayvanlar gelir.

8- Dayanışma

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Aslında şu ana kadar hep Gilead Cumhuriyeti’nin demir yumruğu altındaki damızlıkların yaşadığı baskılara, işkenceye değindik. Peki, bu kadınlar tüm bu zulme rağmen nasıl hayatta kalmayı başarırlar? Elbette evlatlarının varlığı, onları kurtarma arzusu en büyük sebeptir fakat mental olarak dayanabilmenin en büyük eşlikçisi dayanışmadır. Gerek marthalar gerekse damızlıklar tüm kısıtlamalara rağmen sosyalleşmeyi başarır. Aynı kaderi paylaşan kadınlar birbirlerine güç verir. Biri düşünce diğeri kaldırır, diğeri düşünce öteki… Peki, şu sosyalleşme denilen şey gerçekten de eril düzenin yansıttığı gibi sadece insana mı mahsustur? Tabii ki hayır!

Görsel: Charity Paws

İnsan olmayan hayvanlar da tıpkı insan olan hayvanlar kadar sosyalleşir ve birbirleriyle dayanışma içerisine girerler. Onlar da acıyı hissedebilen, bilinç sahibi birer bireydirler. Her iki fotoğrafın benzerliği karşısında zaten sözlerin bir anlamı da kalmamaktadır.

9-Ayrılık

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Gilead’ın ilk damızlık jenerasyonu elbette beşikten yetişme değildir. Doğurgan olan kadınlar seçilmiştir. Bu nedenle de çoğu zaten bir çocuğa sahiptir. Fakat çocukları ellerinden alınır ve Gilead’ın yönetici sınıfına ait ailelere verilir. Gerçek ebeveynlerini bir daha göremeyen çocuklardan kız olanlar tıpkı anneleri gibi birer doğum makinesi olmak için yetiştirilirler. Damızlıklar hem önceki hayatlarındaki bir aşkın meyvesi olarak doğan çocuklarının hem de tecavüz sonucu doğurdukları çocuklarının hasretiyle ıstırap çekerler. Örneğin June, kızının hasretiyle öyle acı çeker ki tüm hayatını onu kurtarmaya, ona kavuşmaya adar. Defalarca Gilead’dan kaçabilme fırsatı bulsa da gidemez. Zira kızını geride bırakmak istemez. Fotoğrafta gördüğümüz karşılaşma ise oldukça hüzünlü bir buluşmadır. Çünkü Gilead, June’u konuşturmak için kızını koz olarak kullanır. İster insan olan hayvan isterse de insan olmayan hayvanlar olsun mevzu evlatsa gerisi teferruattır.

Görsel: Bastille Post

Yavrularından koparılan ineklerin yaşadığı çaresizlik defalarca objektiflere yansımıştır. Yukarıdaki fotoğrafta yavrusundan koparılan anne evladının arkasından koşmaktadır. Oysa insan denen mahlukat onların da bizler gibi sosyal, acıyı hissedebilen, duyguları olan varlıklar olduğunu düşünmez. Tıpkı The Handmaid’s Tale’deki damızlıklar gibi sadece makine olarak görülürler. İnekler, tıpkı insanlar gibi yavrularını dokuz ay karınlarında taşır ve yavrularını beslemek için yaklaşık on ay boyunca süt salgılarlar. Tamamen yavruları için!

10-Özgürlük

Görsel: The Handmaid’s Tale dizisi ekran görüntüsü.

Son benzerliği daha umutlu bir yerden yapalım. Gilead’dan kaçıp özgürlüğüne kavuşanlar da vardır tabii. Ki dizideki kahramanların bir çoğu dördüncü sezonda Kanada’da buluşur. Hatta June, yeni doğurduğu kızı Nichole ile başladığı kaçırma deneyimini marthalarla birlikte büyük bir eyleme dönüştürür. Yüzlerce el konulmuş çocuğu Kanada’ya kaçırır. Ne de olsa baskının olduğu yerde direniş, direnişin olduğu yerde de elbette özgürlük vardır. Esaret altına alınmış olanlar ister beyaz erkek dışındaki ötekileştirilmiş insanlar isterse de insan olmayan hayvanlar olsun ne fark eder. June ve arkadaşlarının çocukları kurtarmak için hayatlarını tehlikeye atmaları gibi birçok hayvan hakları aktivisti de hayvanları kurtarmak için yapar aynı şeyi.

Görsel: Farm Sanctuary

Tabii ki tek tek kurtarmakla sorun çözülemez ama yapacak başka bir şey yoktur bazen. Aslında tüm dünya vegan olmadıkça da hayvanların hepsini kurtaramayız. Ama nasıl olsa hepsini kurtaramıyoruz diye sömürüye ortak olmak kabul edilemez. Bu nedenle ne kadarını kurtarabilirsek o kadar iyidir diye düşünürüz. Fotoğrafta görüldüğü üzere Joaquin Phoenix de tıpkı June gibi bir yavruyu esaretten koparır. Tüm ötekileştirilmişlerin özgürlüğüne kavuştuğu bir dünya ümidiyle diyerek bitirmek gerek sanırım.

 

Yazarın Notları:

-Tüm bunların dışında her iki tür arasında damızlıkların taktıkları başlıktan tutun da daha nice benzerlik sayılabilir. Onlar da belki başka bir yazının konusu olabilir. Kim bilir?

-Tüm bu çarpıcı örneklere rağmen, ne romanı kaleme alan Atwood ne de dizinin yapım ekibinin vegan olmadığını söylemek gerek. Hatta dizinin bazı yerlerinde etik bir veganı rahatsız edecek birkaç sahne de bulunmaktadır.

-Dizide hayvanlar ile kadınların eşlendiği en önemli gönderme ise dördüncü sezonun birinci bölümünde yapılmaktadır. Pigs (domuzlar) olarak adlandırılan bu bölüm, oldukça önemli ve detaylı olarak işlenmesi gereken bir bölümdür. Bu nedenle bu meseleyi bir başka yazıda ele almak isterim.

 

Dipnotlar:

*Eski Ahit ve Yeni Ahit’i kapsayan, Hristiyan inanışının temelini oluşturan ve Hristiyanlarca kutsal sayılan kitaptır.

**Damızlıklara sahipleri olan komutanlarının isimleri verilir. İsmin başına ise sahiplik bildiren “of” getirilir. Offred; Fred’in sahibi anlamına gelmektedir. Bir damızlık ilk görevini başarıyla sonuçlandırınca başka bir komutana köle olarak verilir. Bu kez onun ismini alır. Bu sürekli devam eder. Böylece kadının bir kimliğinin olmasına bile izin verilmez. Kadınlar her daim erkeğin üzerinden tanımlanır.

***Damızlıkların “teyzeler” tarafından efendilerine nasıl hizmet edeceklerinin öğretildiği bir eğitim merkezi. Doğurgan kadınlara efendileri onlara tecavüz ederken nasıl davranması gerektiği, efendilerine nasıl hizmet etmeleri gerektiğinin öğretildiği bir yer.

****Aslında damızlık kullanımı ve serenomi denilen dini ritüel, Eski Ahit’teki Yakup’un eşi olan iki kardeş Lea ve Rahel’in hikâyesinden alır. Rahel, Yakup’a çocuk veremeyince -kız kardeşi Lea, Yakup’a fazlasıyla çocuk vermiştir- büyük bir kıskançlığa tutulur ve cariyesini Yakup’a eş olarak verir. Böylece cariye Yakup ile birlikte olarak Rahel adına Yakup’a çocuk verir. Ki bunun devamında Lea da cariyesini Yakup’a sunar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir