Köpek Yemek ve Hayvan Yemek: Kültürel Dilemma

Bize öğretilen ve toplumun dayattığı pek çok normdan biri de neyi yiyip neyi yemememiz gerektiği. Yemek, kültürlenme sürecinin başlıca elemanlarından biridir. Kendi isteğimiz dışında ebeveynlerimizin tercihleriyle geldiğimiz dünyada, o dünyayı algılayış biçimlerimiz de önce ailemiz ve sonra içinde yaşadığımız toplumun öğretileriyle şekilleniyor. Hamile annenin yediği yemeklerle birlikte doğacak bireyin yemek kültürü şekillenmeye başlıyor. Toplumların yaratmış olduğu kültürdeki tabular bir şeyi yapmanın doğru mu yanlış mı olduğunu öğretirken; bir toplumda tabu olarak kabul edilen öğreti başka bir toplumda normal kabul edilebiliyor.

Kanada’nın Yukon bölgesinde yaşayan Tutchone halkı için su samuru, kuzgun, karga gibi hayvanları yemek tabu olarak kabul edilir ve yerliler kıtlık döneminde açlıktan öleceklerini bilseler bile bu tabuları çiğnemezler. Bu hayvanları yemek yerine daha önce farelerin kullanmış olduğu bir alanı bularak buradaki buzları eritirler ve farelerin depolamış olduğu kök bitkileri yemeyi tercih ederler. Kore’de “adil ve uygun” anlamına gelen “yeon” sözcüğü direkt olarak çevrildiğinde “pişmiş köpek eti kadar lezzetli” anlamına gelir. Dördüncü yüzyılda Kore Koguryo Krallığı tümülüslerinde köpeklerin diğer hayvanlarla birlikte kesilip yenildiğine dair duvar resimleri var. Azteklerin temel besin kaynaklarından biri tüysüz Meksika köpeği idi. Dakota yerlileri köpek ciğerini sever; Romalılar süt köpeği yer; Hipokrat köpek etinden kudret kaynağı olarak bahsederek överdi. Filipinler’de evlenen kişilerin düğün yemeği haşlanmış köpektir, köpek eti yediklerinde uğursuzluktan kurtulduklarına inanırlar. Köpek, Çin ve Kore’de ilaç olarak, Nijerya’da libido artırmak amacıyla yemek olarak tüketilir.

Koguryo tümülüs duvar resmi, 4. yüzyıl. Kancaya asılı hayvanlar soldan sağa: köpek, koyun ya da geyik, yaban domuzu.

Güney Kore, Çin, Nijerya, İsviçre, Burkina Faso, Polonya, Ghana, Tayland ve daha sayılabilecek onlarca ülkede 21. yüzyılda köpekler hala birer tüketim nesnesi olarak bu toplumların mutfak kültürlerinin bir parçası. Çin toplumu 7 bin yıldır, Kore toplumu 5 bin yıldır köpek eti yiyor. Çin’de her yıl ses getiren ve kendilerini hayvan sever olarak adlandıran kişilerin eylemler düzenleyerek karşı çıktığı bir Yulin Festivali var.

Eğer Vietnam’da yaşıyor olsaydınız siz okuldan ya da işten eve geldiğinizde veya akşam yemeğinde misafirliğe gittiğinizde menüde yer alan köpek etli çorbayı yiyor olma ihtimaliniz çok yüksekti. Çünkü köpek, Vietnam toplumunun yemeyi tercih ettiği bir hayvan ve Vietnam’da her yıl 5 milyondan fazla köpeğin öldürülerek dağıtıldığı kesimhaneler mevcut.

Kültürel Normlar ve Bilişsel Evrim

“O hayvan yenir, çünkü şimdiye kadar hep yenilmiştir.”

Günümüzde, yıllardır doğru kabul edilen öğretilerin toplumun farklı kesimleri tarafından farklı noktalardan eleştirildiği, sorgulandığı ve çeşitli platformlarda (olabildiğince) özgür bir şekilde paylaşıldığı bir dönemden geçiyoruz. Artık bizler okullarda öğretilen bilgilerin bile doğruluğunun sorgulandığı, ilkokul, lise öğrencilerinin İklim Krizi konusunda sosyal medya platformlarından bilinçlenerek harekete geçtikleri bir dönem yaşıyoruz. Bir önceki kuşağın bir sonraki kuşaktan çok daha bilgisiz ve çok daha teknoloji dışı kaldığı hızlı bir yol izliyoruz. Doğru bir pencere sunulduğunda toplumsal öğretilerin yanlışlarının ve eksiklerinin farkına varılabilecek ve pozitif etki yaratabilecek bir döneme giriyoruz. Yanlış kurgulandığında ise çok daha kötü bir gelecek bizi bekliyor.

Gündelik hayatta bize normal gelen şeylerin ardında yatanları öğrenmeye ve sorgulamaya başladığımızda normalleştirilen dayatmaların anormal çıkış noktalarını ve hizmet ettikleri unsurları görmeye başlıyoruz. Bu noktada aldığımız kararların, yaptığımız eylemlerin, tükettiğimiz ürünlerin kolay elde edilebilir olmasından, bize öğretilenin bu olduğundan ziyade sonuçlarını ve nedenlerini düşünerek hareket etmek öncelikli yaklaşım olmalıdır.

İnsan türü biyolojik, kültürel ve bilişsel evrim geçirerek günümüzdeki konumuna ulaştı. Geçmiş insan topluluklarından öğrendiğimiz bilgileri yeni dönemlere uyarlayarak değiştirip dönüştürdük. Eskiden doğru kabul edilen kültürel normlar ve gelenekler, geçirdiğimiz bilişsel evrimle birlikte sorgulanır hale geldi. Bulunduğumuz toplumlar, etrafımızdaki insanlar ve yaşadığımız hayat bizlere bir bakış açısı sunuyor. Bakış açımız bizim hayatı anlayışımızı ve yaşadığımız olaylara verdiğimiz tepkileri şekillendiriyor. Düşüncelerimiz ve hislerimiz sonucunda ise eylemlerimiz şekilleniyor.

Dünyada var olmuş ve hala var olan kültürlerin her birinde farklı kültürel normlar vardır. Yemek ise tabulardan biridir ve yenilen hayvan bedenleri diğer yemeklere göre daha keskin tabular oluşmasını sağlar. Diyet alışkanlıkları topluluklarda çeşitli varyasyonlar oluşturur. Özellikle inançlar çerçevesinde, Büyük Perhiz sırasında Hristiyanların et yemediği, Budistlerin genellikle vejetaryen bir yaşam sürdüğü, Müslümanların domuz eti yemediği gibi tabular gelişmiştir.

Hayvanların birer yemek nesnesi olarak görüldüğü kültürel biçimlerde hangi hayvanın yenileceği, hangi hayvanın sevileceği öğretilen ve öğrenilen bir davranıştır. Tabaklarımıza gelen yemeğin görüntüsü ve tadı dışında o yemeğin masamıza gelene kadar geçirdiği süreç hakkında pek düşünmeyiz. Öyle ki, kimi zaman haberlerden veya çevremizdeki kişilerden bir restoranda yenilen hayvan bedeninin aslında başka bir hayvana ait olduğu, o hayvanın da yenilmemesi gereken bir hayvan olduğunu duyarız. Tabağımızdakinin hissedebilir bir hayvanın bedenine ait olduğu ile ilgili bağ koparılmış ve düşünülmesi istenilmeyen bir hal almıştır. Çok uzun zamanlar boyunca başka türlüsünün görülmediği ve öğretilmediği eylemlerin kişiler tarafından otomatikleşen ve normalleşen bir tarafı vardır. O hayvan yenir, çünkü şimdiye kadar hep yenilmiştir.

Görsel: Josie Lionetti / Pinterest

Çoğu insan köpekleri öldürenlerin psikolojik tedavi görmeleri gerektiğini düşünür ve hapis cezası almalarını isterken, bir yandan da öğününü bir hayvan bedeni yiyerek geçirir. Köpeği öldürmek kötü, ancak ineği öldürmek normaldir. Bir köpeğin öldürüldüğü, pişirilerek yenildiği festival dayanılmaz ve insanlık dışı gelirken; bayram adı altında hayvanların satıldığı, öldürüldüğü, kanlarının insanlar ve çocukların vücuduna sürüldüğü dini ritüeller doğaldır. Ancak etik, kişiden kişiye, toplumdan topluma, kültürden kültüre değişmeyendir. Yanlış, kişiye göre değişen bir olgu değildir. Etik her yerde ve her hayvan için aynı şekilde geçerlidir. Toplumlarımızın öğrettikleri doğrultusunda bir hayvanın sömürülerek öldürüldüğü bir ritüele karşı duyarsızlaştırılmak, şiddeti haklı çıkarmaz.

Birkaç yıl önce siyahi insanların köle olduğu normal kabul ediliyorken artık bunun yanlış olduğunu biliyoruz. 21. yüzyılda hayvanların da insana ait bir yemek ürünü, bineceği bir araç, üzerinde deneyler yapılacak bir denek olmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Artık yaşamak için insanlara ve insan dışındaki hayvanlara zarar vermemizin gereksiz olduğunu anlayabiliriz. Hayvanları kullanma biçimlerimizin hayvanlara, çevreye, dünyaya ve insanlara verdiği zararı bilimsel çalışmalarla kanıtlayabilecek bir yüzyıldayız. Bu sömürü sisteminin bir parçası olmamak ve hayvanların kendilerine ait haklarını gasp etmemek için toplumun bir bireyi olarak hayvan kullanımına son vermek bizim elimizde.

Aralarında hiçbir fark olmadığı halde bir hayvanı öldürmenin normal, diğerini öldürmenin anormal sayılması ile ilgili tek fark bizim algımız ve bakış açımızdır. Geçmişten bugüne toplumun bize öğrettiği ve bizim yanlış olduğunu fark ederek o öğretileri uygulamayı bıraktığımız birçok şey oldu. Artık bilişsel evrimimiz, hayvanların insan kullanımına sunulan tüketim nesneleri olduğu anlayışını reddetmelidir. Hayvanların yaşam hakları kendilerine aittir ve insan hayvanı tarafından tahakküm altına alınmamalıdır. Algı ve bakış açısı bilişsel olarak düzenlenebilir ve etik değerlerle modifiye edilebilir kavramlardır. Hayvanları öldürmenin ve sömürmenin geleneklerle açıklanabilecek ve etik bir tarafı yoktur.

İleri Okumalar

Foer J. S., (2021), Hayvan Yemek, Siren Yayınları
Hammer G., Scimino S. (2013), A dog named Silvino saves a kingdom: Dog killing fields and Korea’s dog meat industry https://instbioingecosist.blogspot.com/2013/07/a-dog-named-silvino-saves-kingdom-dog.html
Joy M. (2010), Why We Love Dogs, Eat Pigs and Wear Cows: An Introductin to Carnism, Conari Press
Legros D. (1997), “Comment”, Current Anthropology, 38, 617.

 

Kapak Görseli: mfablog.org

Funda Uğraş

Arkeolog, araştırmacı. Üniversite eğitimi boyunca çeşitli kazı ve araştırma projelerinde çalıştı. Deneysel Arkeoloji, Kültürel Antropoloji, Prehistorik Arkeoloji ve Ekoloji alanlarında kendini geliştiriyor. 2013 yılından beri dreadhead, 2015 yılından beri vegan, hayvan hakları savunucusu, atıksız yaşamaya çalışıyor. Sürdürülebilir bir gelecek için değişime önce kendinden başladı ve şimdi çeşitli platformlarda insanlarda farkındalık yaratmaya, hayvanlar ve dünya yararına adımlar atmaya çalışıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir